Talas Savaşı ve Orta Asya’nın Kaderini Değiştiren Türkler
Talas savaşı … Orta asya’nın Kaderini değiştiren Türkler
Bir tarafta Abbasi Komutanı ziyad, diğer tarafta çin komutanı Gao, Talasda karşı karşıya geldiler.
Birbirlerinin karşısına çıktıklarında kaderlerini üçüncü bir millet tayin edecekti. Araplar yeni kurulan devletlerinin gücünü kanıtlamak isterken Çinliler Asya’nın hakimi olmak ve Türkler ise kimliklerini kaybetmemek için savaşacaktı. 751 yılında yaşanacak olan Talas savaşı tüm dünyanın kaderini değiştirecekti.
Chun Zong, Tang hanedanı döneminde tahtda en uzun süre kalan imparatordu ve çin devleti onunla beraber altın çağını yaşıyordu. İmparator ekonomi ve sanat alanındaki başarılarını askeri alana da taşımış 2. Doğu Göktürk kağanlığını yıkmıştı. Deneyimli imparator çevresindeki güçlü devletlere rağmen sınırlarını genişletmeyi başarıyordu. Batıya doğru ilerleyen çinliler attıkları her adımda orta asyanın en büyük siyasi gücüne yaklaşıyorlardı.

Emeviler, Tang hanedanlığı ile aynı bölgede İslamı yaymaya çalışıyorlardı ve bu toprakları paylaşmaya hevesli değillerdi.
Çin ve emevi devleti topraklarını, birbirleri ile anlaşamayan iki bağımsız şehir ayırıyordu. Taşkent ve Fergana…
Emeviler taşkenti kendi taraflarına çekmeyi başarmıştı. Çinliler ise fergana üzerindeki etkilerini her geçen gün artırıyorlardı.
İmparator chun zong kimsenin ferganalılara zarar veremeyeceğinin garantörüydü.
Siyasi savaş bu iki şehir üzerinden ilerliyordu.
Dört halife dönemi biteli 80 yıl olmuştu ve islam ortadoğudaki baskın din olarak kabul edilmişti. Müslümanlar artık dinlerini farklı coğraflarla tanıştırmanın zamanının geldiği düşünüyordu. Kuzey afrika ve avrurupaya islamı taşıyan emevilerin hedefi asyaydı.
Asyada ise budizm popülerdi ve amaçlarına kolay ulaşamacakları belliydi.
Budizmin yayılmasındaki en önemli unsur keşişlerdi. Onlar her şeyi terk ederek sosyal hayattan tamamen kopuk yaşardı. Evlenmeleri ve çalışıp para kazanmaları yasaktı. Nefislerini terbiye ederek nirvanaya ulaşacaklarına inanırlardı.
Tang hanedanlığı tarafından görevlendirilen keşişler, kıtanın dört bir tarafında insanları budizm konusunda eğitiyordu. Ancak emevilerin taşkentteki etkisi, çinlilerin ve dinlerinin yayılışını durdurdu.
İmparator chun zong da batıya ilerlemeye çalışmaktan vaz geçti. Taki 750 de müslüman toprakları büyük bir ayaklanma ile çalkalanana kadar. Emevi yönetiminden şikayetci olan halk Ebul abbas seffahın siyah sancağının altında isyan başlattı. Muhaliflerin sayısı her geçen gün artıyordu.

Ayaklanma giderek büyüdü ve ülke kısa sürede ikiye bölündü.
Bu çin imparatoru için mükemmel bir haberdi. Müslümanlar birbirlerine düşmüş iken tekrar batıya yönelebilirdi. Ama şimdilik aklındaki hedef emevi toprakları yada taşkent değildi.
Çinliler emevi sınırının güneyindeki tibet imparatorluğunu işgal etmek istiyordu. Tibetliler müslümanlarla dost olduğu için daha önce buraya girmeye cesaret edememişlerdi.
İmparator chun zong ordularını yönetmesi için en başarılı komutanlarından birini seçmişti gao xianzhi, kore asıllı yetenekli bir komutan. Gao ülkesinde saygı duyulan bir komutandı ama mevki olarak istediği yerde değildi ve bu seferi başarılı bir şekilde tamamlamak istiyordu.
Gao geçmişte tang hanedanlığına karşı savaşmış bir aileden geliyordu. Babası önemli bir koreli generaldi ve esir düşmüştü. Bir süre sonra serbest bırakılıp tang hanedanlığına hizmet etmeye başlamıştı. Gao da babasının izinden gitti. Üstün yetenekleri ile henüz 20 li yaşlarında general olmayı başardı. Şimdi ise tibet seferinin komutanıydı.
Gao tibetin dağlık coğrafyasında aylarca yolculuk yaptı. Seferinin ilk durağı bölgenin en zehrin şehri olan gilgitti.
Kenti zorluk çekmeden ele geçirdi ve çevredeki tüm şehirlere saldırı gerçekleştirdi. Aylar süren saldırılarda 72 tibet eyelatini tang hanedanlığının kontrolü altına almıştı.
Askerler artık eve dönebileceklerini düşünüyorlardı ama ferganadan gelen bir haber tüm planların değişmesine sebep olmuştu. Şehrin yöneticileri elçilerini gao ile görüşmesi için tibete yollamışlardı. Elçiler taşkentle ilişkilerinin daha da kötüye gittiğini ve silahlı çatışmanın tekrar başladığını anlatıp gaodan yardım istediler.
Gao koruyucusu sayılan bir şehrin yardım çağrısını karşılıksız bırakamazdı. Ordunun eve dönüşünü erteleyip batıya doğru yöneldiler.
Gao askerleri ile birlikte ferganaya ulaştıklarında elindeki seçenekleri gözden geçirdi. İki şehir arasındaki soruna kalıcı bir çözüm getirmeliydi. Planı taşkent şehrini fethetmekti. Askerlere hemen emir vererek kuşatma hazırlıklarını başlattı. Mülümanların bu durumların hiç birinden haberi yoktu.
Bir yıl savaştıktan sonra ebul abbas seffah emevileri devirmişti. Seffah yeni kurulan abbasiler devletinin ilk hükümdarıydı.
Çinli komutanın ise emevilerin yıkıldığını, yerine abbasi devletinin kurulduğundan haberi yoktu.
Taşkentlilerin en korkunç kabusu gerçek olmuştu. Büyük çin ordusuna karşı duvarlarını savunma ihtimalleri yoktu. Şehrin prensleri müslümanlardan yardım istemek için abbasi başkenti küfaya geldiler ve taşkentin düşmek üzere olduğunu seffaha ilettiler. Emevilerden gördükleri desteği abbasilerden de istiyorlardı. Seffahtan çekinseler de bu talebi ilettiler. Seffah taşkentlilere olan dostluklarının eskiye nazaran çok daha ileri taşınacağını söyleyerek prenslere yardım edeceğini bildirdi.
Çinlilerin bu ilerleyişi budizminde ilerleyişi anlamına geliyordu. Seffah, gaonun karşısına bizzat çıkmak isterdi ama yeni kurulmuş bir devleti lidersiz bırakamazdı. İç savaş sırasında sırt sırta savaştığı komutanı ziyad bin salih onun için güvenilir bir temsilci olacaktı. Ziyad 30 bin kişilik bir ordu ile taşkente doğru yola çıktı.
Abbasilerin taşkente ulaşmaları için 3bin km’nin üzerinde yol katetmeleri gerekiyordu. Abbasiler taşkente ulaştıklarında gaonun kuşatması çoktan bitmişti ve görünüşe göre çinliler bölgeyi günler önce terketmişti. Ziyad askerlerine yerdeki izleri inceletip çinlilerin ne tarafa gittiklerini bulmalarını emretti. Gao gözcüleri vasıtasıyla abbasilerin taşkente geldiğinden haberdar oldu. Bu yüzden ordusunu toplayıp harekete geçmişti. Gao askerlerinin yorgun olduğunu ve abbasilere karşı zafer kazanamayacağını düşünmüştü.

Ziyad geride kalan izlerden çinlilerin doğuya doğru ilerlediklerini gördü ve kararını vermişti. Sorunu kökten çözmek için çinlilerin peşine düşecekti.
Gao sanılanın aksine ülkesine dönmüyordu. Onun geri çekilmesinin sebebi karluklara bir teklifte bulunmaktı. Eğer kazanmak istiyorlarsa daha çok adama ihtiyacı vardı. Bunun için geçmişte de olduğu gibi karluklardan para karşılığı askeri destek almak istiyordu. Altın çağları son bulan Türler hayatlarını devam ettirmek için en iyi bildikleri şeyi yaparak paza kazanıyorları.
Gao karluk obasında boyun lideri tarafından karşılandı. İki tarafta birbirlerinin ne istediğini gayet iyi biliyordu. Karluklar savaş sırasında çinlilere yardım edecek, bunun karşılığında savaş sonrası altınlarını alacaklardı.
Karluklular Türklerin en karanık çağında yaşıyorlardı. Düzenli bir ekonomileri olmadığı için tang hanedanlığından gelecek paraya ihtiyaçları vardı.
Karluklular savaştıkları süre veya savaş sayısına göre ödeme alıyorlardı ve çinliler her büyük savaş öncesi yardım istiyordu. Şimdide yaklaşık 10 bin Türk, abbasilere karşı savaşmak için gaonun ordusuna katıldılar. Çinli komutan güçlenen ordusu ile birlikte ziyadı karşılamak için yeniden yola çıkmıştı.
İki ordu da yola talas ırmağına palalel olarak devam ediyordu. Ziyad her geçen gün düşman topraklarında daha derine giriyordu. Takip esnasında düşmanın ayak izlerinin yoğunlaştığını farkeden ziyad tuzağa çekildiğini anlamıştı ama bu tehdidi kat-i olarak bitirmeden halifenin yanına dönmeyi düşünmüyordu.
Gao savaşmaya uygun bir arazi buldu ve geri çekilmeyi bıraktı. Karluk lideri ile planlarını gözden geçirmeye başladılar. Ziyadda çinlilere yetişmeyi başarmıştı.
İki ordu 751 yılının yazında talas nehri yakınlarında karşı karşıya gelmişti. Ziyad gaonun kendisine hazırladığı süprizi sonunda öğrenmişti. Abbasiler bu savaşta hem çinliler hemde Türklerle savaşacaktı.
Araplar ve çinliler hiç bir zaman bu büyüklükte askeri bir mücadeleye girmemişti. Tarafların asker sayıları neredeyse aynıydı. 30’ar bin kişiden oluşan iki ordu dakikalar içinde şiddetli bir şekilde karşı karşıya gelecekti. İlk hamle abbasilerden gelecekti. Ziyad mızraklı süvarileri kanatlara, okçularını ise ön hatta dizmişti. Çinleri ok atışları ile zayıflatmayı planlamıştı. Gaonun ordusunda ise kanatlarda karluklar, ön kısımda ise arbaletli okçuları vardı.
Dakikalar geçtikçe abbasilerin çinlilerden daha fazla adam kaybettiği anlaşılıyordu. Ziyad işlerin yolunda gitmediğini gördüğünde okçularını geri çekip piyadelerine hücum emri verdi.
Üstün ekipmanlarının yardımı ile çinliler abbasi saldırısını kolaylıkla atlatıyordu. Savaş ziyadın planladığı gibi başlamamıştı. Abbasiler kalkan duvara yüklenmeye devam ediyor çinliler ise geçit vermiyordu.
Ziyadın son hamlesi de işe yaramamıştı. Abbasi komutan piyadelerine destek olarak süvarilerine hücum emri verdi.
Süvariler çin ordusunun kanatlarına yöneldi. Sıra savaşın başından beri beklemekte olan Türklerindi. Hızla üzerlerine doğru gelen abbasilere at üzerinde kimin daha iyi olduğunu ispatlamanın peşindeydiler.
Ziyad ve süvarilerinin önleri çin hatlarına ulaşamadan karluklar tarafından kesildi.
Karluklar gün batarken son sözü söyleyen taraf olmuştu. Ziyadın askerleri ağır darbe yemişti. Abbasi komutan ilk günün sonunda hiç beklemediği kadar kayıp vermişti.
Ziyad, gao ile savaşa girerken Türkleri hesap etmemişti. Çinlilerin muazzam ekipmanları ve disiplini ile karlukların savaş becerileri bütünleştiğinde durdurulamaz bir ordu ortaya çıkarmıştı.
Ziyad gaoya nasıl karşı koyacağına odaklanmış düşünüyordu.
2. günün sabahında ordular bir kez daha savaş pozisyonu almışlardı. Gao ilk günün özgüveniyle savaş meydanında daha sakindi. Çinler yine savunmada kaldılar, buna karşın abbasiler topyekün hücuma geçtiler. Ziyad ve askerlerinin baskısı bu kez işe yarıyordu. Gao hiç beklemediği bir tepki ile karşılaştı. Çin hatlarına sızmayı başaran abbasiler savaşta dengeyi kurmuştu ancak iki ordu yine yenişemedi. Sağ kalan askerler 3. günün sabahında yeniden buluşacaklardı.
Talasta bir kez daha büyük çarpışma öncesi gerginlik hakimdi. İlk iki günde yüzlerce silah arkadaşlarını kaybeden askerlerin motivasyonları çok kötüydü. Gao şartların iyiden iyiye zorlaştığının farkındaydı. Ancak ona göre bu savaşta daha sabırlı olan taraf galip gelecekti. Ziyad eğer kazanmak istiyorsa çin duvarını tamamen aşmak zorundaydı.

Abbasiler savaşı kazandıracak darbeyi indirmek için tüm güçleri ile merkezde çarpışıyordu. Ziyadda askerleri ile beraber sırt sırta savaşıyordu. Ancak ne kadar çabalasalar da çin hatlarını aşamıyorlardı ve ordusunun büs bütün yok olacağından endişelenen ziyadın bir kez daha geri çekilmekten başka şansı yoktu.
Ziyadın ordusu ilk 3 gün çok fazla adam kaybetmiş, kazanmak için herşeyini son kez ortaya koyması gerekiyordu.
Savaşın 4. günü sayı olarak çok azalmış abbasilerin çılız saldırıları ile geçiyordu. Gao ise hala saldırıya geçmiyor, ziyadın askerlerini tamamen bitirmek için sabırla bekliyordu. Abbasiler yolun sonuna gelmişti. Savaşı 5. güne taşımayı başarmışlardı ama bu durumun sadece malübiyeti ertelesmesinden başka bir getirisi yoktu. Ziyad savaştan çekilme ihtimalini düşünmüyordu.
Gao karluklara ertesi günün planını anlattıktan sonra onları dinlenmeleri için çadırlarına uğurladı.
Gao savaşın 5. gününde profösyonel savaşcılar olan Türkleri daha etkin kullanmayı düşünüyordu ancak hiç ummadık şekilde abbasi komutanı ondan önce davrandı. Ziyadın elinde bu kadar az asker varken böyle bir saldırı düzenlemesi gaoya göre intahar anlamına geliyordu. Gao zaferin kendisine altın tepside sunulduğunu düşünüyordu.
Gao karluklara hucum emrini verdi. Karluklarda harekete geçtiler ama abbasilere karşı değil çinlilere doğru ilerliyorlardı. Türkler anlaşmayı bozmuştu.
Karlukların darbesi çin hatlarının dağılmasına sebep oldu. Ziyad dolaylıda olsa amacına ulaşmıştı. Abbasiler bu moralle düşman hatlarında açılan gediklere sızdılar ve çinliler dakikalar içinde ağır kayıplar vermeye başladı. Gao hala şok içindeydi ve ordusunun kontrolünü kaybetmişti.
Gaonun neden yarı yolda bırakıldığı sorusunun cevabı bir gece öncesinde yatıyordu. Çinliler yüz yıllardır Türkleri asimile etmeye çalışıyorlardı ve karluklar en başından beri bu durumdan memnun değildiler. Ancak Türkler araplara karşı da ihtiyatlı yaklaşıyordu. Ziyad karluk liderle bir araya gelerek bu endişeleri ortadan kaldırmak istiyordu. Geçmişte yaşananların tekrarlanmayacağını ve yeni kurulan abbasi devleti ile Türklerin müttefik olması gerektiğini anlattı.
Emeviler döneminde bazı halifeler izledikleri sert politika yüzünden orta asyada iyi izlenim bırakmamıştı ama karluk komutanı ziyada inanmış ve güvenmişti.
İki komutan gaoya karşı birlikte hareket etme kararı almıştı ve ertesi gün birlikte hareket ettiler. Savaşın kazananı belliydi ancak karluk liderin durmaya niyeti yoktu. Kaçmaya çalışan çinlerin önünü kesti ve kıyıma başladı. Gaoda elinden Bir şey gelmeden bu sahneye tanık oluyordu. Ziyad daha fazla insanın ölmesini istemiyordu. Kaçamayı başaramayan çinliler esir alınacak ve güvenlikleri sağlanarak abbasi devletine götürüleceklerdi.
Gao malübiyetin şokunu atlattıktan sonra sağ kalan askerleri ile birlikte geri çekildi. İmparatorluk ordusu çok uzun süredir böyle bir mağlubiyet almamıştı. Seferin başında ihtişamlı zaferler kazanan ve askerlerinin gözünde büyük bir komutan olan gao artık onların yüzüne bakamaz haldeydi. Daha da kötüsü yenilgi haberini imparatora verecek olmasıydı. Gao infaz edileceği düşüncesi ile başkente doğru yola çıktı ancak imparator chun zong, talasta yaşadığı yenilgeye rağmen tibet zaferini unutmayacak ve imparatorun baş muhafızı olacaktı.
Ziyad ise başkente tarihte yaşanacak bir çok kırılmanın en önemli pay sahiplerinden biri olarak dönüyordu.
Bu savaşın en büyük başarısı Çinin tüm dünyadan gizlediği bir icadın müslümanların eline geçmesiydi.
Abbasi devletine getirilen esirler seffahın bilim adamlarına kağıdın nasıl yapıldığını öğrettiler. Ayrıca yine çinlilerin mucidi olduğu barut ve pusula müslümanların eline geçmiş oldu. Müslümanlar bu icatlar ışında gelişerek altın çağına girdiler.
Talas savaşının bir diğer kazananı ise Türklerdi. Çinlilerin baskısından kurtulan Türkler islamı benimseyerek bir kaç yıl içerisinde eski görkemli günlerine döndüler. Yeniden büyük devletler kurarak efsane komutanlar yetiştirdiler ve İslama hizmet etmeye başladılar.