Sultan Alparslan , Malazgirt Savaşı ve Bilinmeyenleri
Bizans ordusundaki başarılı geçmişinden sonra imparatorluğa kadar yükselen romen diyojen ve fetihlerin babası olarak anılan büyük selçuklu hükümdarı sultan Alparslan Malazgirt ovasında karşı karşıya gelmişti. Bakalım bu iki efsane komutandan hangisi imparatorluğu’na şanlı bir zafer hediye edecek.
Tarihin ilk dönemlerinden itibaren Anadolu’nun talibi hiçbir zaman eksik olmuyordu ve bu bereketli topraklarda asla iki hükümdar barınamazdı. Bu yüzyıllardır böyleydi ve böyle de devam edecektir. 1037 yılında kurulan büyük Selçuklu imparatorluğu sadece 18 yılda bizans imparatorluğu sınırlarına kadar ulaştığında yaklaşan şeyin ne olduğunu herkes çok iyi biliyordu.
Selçuklu devleti ve bizans imparatorluğunun arası oldukça gergindi. Aralarında irili ufaklı birçok çatışma yaşanıyor ve artık bizans büyük bir tehdidin yaklaştığını görebiliyordu. Ancak imparatorluk eski gücünde değildi. Bu durum imparatoriçe yüdika’yı fazlasıyla endişelendiriyordu.
Bizans İmparatorluğunda son dönemde imparatorluğun vatandaşlardan oluşan askeri yapısı değişmiş ve paralı askerlere dayalı bir sisteme dönüşmüştü. Bu yüzden yüzyıllar boyunca büyük savaşlar kazandıran askeri gelenek paralı yabancı askerlerin elinde kaybolup gitmeye yüz tutmuştu.
Kaos dönemlerinde imparatorlukların en korunmasız noktaları, merkezden uzakta bulunan toprakları olurdu. Bizans imparatorluğunun bu zayıf döneminde doğu sınırında hiç de istemeyeceği türden yeni bir düşmanı vardı. Sultan Alparslan. Alparslan ilk Selçuklu Sultanı Tuğrul beyin vefatından sonra rakiplerini bertaraf ederek 1064 yılında tahta geçmeyi başardı. O Selçuklu Devleti’nin kuruluş döneminde çok zor şartlarda yetişmiştir. Bu durum onu korkusuz bir savaşçı ve iyi bir komutana dönüştürmüştü.
Alparslan tahta geçtikten sonra hem büyük Selçuklu imparatorluğu hem de Bizans imparatorluğu için artık yepyeni bir dönem başlıyordu. Sultan idari işleri yoluna koyduktan sonra ilk iş olarak sefer hazırlıklarını başlattı. Kuvvetlerinin bir kısmını Bizans topraklarına gönderirken, kendi bizzat kumanda ettiği ordusuyla Gürcistan’a doğru sefere çıktı. Alpaslan’ın niyeti oldukça açıktı. Gürcistan’ı fethederek Anadolu topraklarını tamamen kuşatacak, diğer yandan da akıncıların düzenlediği saldırılarla Bizans İmparatorluğu’nun yıpratıp yutmaya hazır direnç gösteremeyen bir av haline getirecekti.
Alparslan’ın cesur akıncıları, Bizans’ın doğu sınırında fırtına gibi esiyordu. Kötü gidişata dur demek isteyen imparatoriçe yüdika cüretkar bir karar aldı. İşler artık tek başına altından kalkamayacağı bir hale gelmişti. Bu yüzden yetenekli ve askerlik tecrübesi olan biri ile evlenmeye karar verdi.
İmparatoriçe tahtı kaybetmeyi aklının ucundan bile geçirmiyor. Bu yüzden eski eşine bağlılık belgesini yok etti. Artık evlenmesi için önünde hiçbir engel kalmamıştı. Yudikanın büyük riskler alarak evlenmeyi düşündüğüm kişiyse romen diyojenden başkası değildi. Kapadokyalı asil bir aileye mensup olan diyojen bizans ordusundaki başarıları ile dikkat çeken oldukça tecrübeli bir komutandı. Fakat birkaç ay içinde meydana gelen bu gelişmeler yeni imparator açısından bir hayli ilginçti. Çünkü romen diyojen imparator duka öldüğünde tahtı ele geçirme teşebbüsünde bulunmuş ancak bu teşebbüsü engellenip tutuklanmıştı. Bizans’ın önde gelen aileleri ve üst düzey komutanları bu evliliğe de, romen diyojen’in imparator olmasına karşıydı. Buna rağmen yudika herkesi karşısına alarak bu evliliği gerçekleştirdi. Hain olarak girdiği zindandan canlı çıkabileceğini bile düşünmeyen diyojen hayallerini kurduğu ve çok istediği o taca 1068 yılında kavuştu. Hem de bizans’ın umutlarını taşıyan imparator olarak.
Sultan Alparslan, devletin sınırlarının batıya doğru genişlemesi gerektiğini düşünüyordu. Anadolu toprakları verimliydi ve bu sayede Türkler kendilerine daha uygun yerleşim alanları bulabilirdi. Bu yüzden Sultan, Bizans sınırları içindeki doğu anadolu’ya gözünü dikmişti. Diyojen, Alparslan’ın büyük bir meydan okumasıyla karşı karşıyaydı ve bulacağı çözüm hemen hayata geçirilmeliydi. Yoksa bizans’ın en önemli parçası olan anadolu’yu direnç bile gösteremeden kaybeden imparator olarak tarihe geçecektir.
Diyojen ilk iş olarak ortaya çeki düzen verecekti. Bu yüzden büyük bir kısmı kendi yöresi kayseriden olmak üzere anadolu dan çok sayıda asker topladı. Ancak ulaştığı sayıdan tatmin olmamıştı. Diyojen bir karar vermeliydi. Ya elindeki güvenilir askerlerle yoluna devam edecekti ya da paralı askerlerle ordusunun sayısını artıracaktı.
Romen diyojen kararını vermişti. Risk alacaktı. Sonunda beklentilerin üzerinde bir ordu hazırlayarak çabasının karşılığını fazlasıyla aldı. O yüzlerce yıldır elinde tuttuğu anadolu topraklarını alparslan’ın akıncıların bırakmayacaktı. Romen diyojen hiç vakit kaybetmeden 1068 yılında sefere çıkmaya karar verdi.
Bu çok akıllıca bir hamleydi. Çünkü diyojen sarayda hala onu istemeyen güçlü bir lobi ile uğraşıyordu ve savaşın bütün dikkatleri dağıtma gibi bir özelliği vardı. Bu savaştan bir de zaferle dönebilir ise yerini iyice sağlamlaştırabilirdi.
Alparslan diyojenin attığı bu adımdan habersizdi ve gürcistan seferi’ni başarıyla tamamlamıştı. Selçuklular geniş coğrafyaya yayılmanın dezavantajı ile birçok cephede aynı anda savaşmak zorundaydı. Türkmen beyleri de Alparslan’ın emriyle bizans’a yönelik akınlarına devam ediyorlardı. Taki Diyojen, görkemli ordusuyla karşılarına çıkana kadar.
Bizans askerleri son derece donanımlıydılar. Giydikleri kat kat zırhlar onların oldukça ürkütücü görünmelerini sağlıyordu. Onlar roma geleneğinden geldikleri için kusursuz bir formda savaşa giderlerdi. Yani karşılarına hazırlıksız çıkarsanız sizi ezip geçerler dedi.
Nitekim az sayıda olan Türk birlikleri çok fazla direnemediler. Bizans ordusu kısa zamanda kuzey Suriye’ye girerek menbiç’i ele geçirdi ve civardaki kaleleri zapt etti. Diyojen düzenlediği seferler sonucunda selçukluları fırat nehri’nin doğusuna atmayı başardı.
Aslında diyojen tam olarak istediğini alamamıştı. Çünkü bizans’ın fethettiği yerleri Türkler geri gelip tekrar zapt ediyordu. Yine de bu tür toplama orduları bir arada tutacak en önemli bağ kazanılan birkaç zafer sayesinde kurulabilmiştir. Onlar artık bir bütündü, diyojen büyük bir iş başarmıştı.
Diyojen’in büyük bir komutandı ve Alparslan eğer başarı elde etmek istiyorsa onunla bizzat ilgilenmesi gerektiğini. Artık çok daha iyi biliyordu. Romen diyojende her şeyi sonlandıracak büyük savaşa hazırlanmak için İstanbul’a dönüyordu.
Anadolu toprakları sabırlı ve akıllıca hareket edenin ayakta kalabileceği kaygan bir zemine dönüşmüştü. İki komutanda acele karar veren taraf olmak istemiyordu.
Bütün bunlar yaşanırken fatimi devletin ileri gelenleri Alparslan’ın mısır’a davet etti ve bu alparslan ile romen diyojen arasındaki kırılgan dengenin değişmesine yol açtı.
Alparslan fatimi devletini ele geçirerek ikiye bölünmüş haldeki İslam dünyasını birleştirmek istiyordu. Gelen daveti bir fetih harekâtına dönüştürerek bu hayalini gerçekleştirmek niyetindeydi. Asıl hedefi İslam dünyasının birliğini sağlamakta ve romen diyojen meselesini bir süreliğine rafa kaldırıp tamamen mısır seferine yoğunlaştı.
Horasandan süratle mısır’a doğru harekete geçen sultan Alparslan, bizansı tamamı ile görmezden gelemezdi. Anadolu’daki kayıplarını telafi etmek için yolunun üzerindeki Bizans kalelerini kısa sürede zapt ederek mısır seferine devam etti.
Selçukluların en temel özellikleri hızlı hareket etmeleriydi. Bizans ordusuna kıyasla çok daha yetersiz görülen bir zırh giymelerinin nedeni de buydu. Bizans askerinin Türk askerine yetişebilmesi mümkün değildi.
Toprakları saldırıya uğrasa da, diyojen bu durumdan pek rahatsız olmuş gibi görünüyordu. Çünkü beklediği fırsat ayağına gelmişti.
Alparslan’ın bizans la arası bu kadar gerginken, anadoludan uzaklaşmasının mantıklı bir açıklaması yok. Tamamen duygusal yönden alınmış bir karar ve bu anadolu’nun altın tepside diyojene sunulması anlamına geliyordu.
Alparslan kararlı bir şekilde mısır’a doğru ilerlerken, imparator ona bir elçi gönderdi. Sultan alparslan dan ele geçirdiği yerleri teslim etmesini ve kendisini armağanlar göndermesini istiyordu. Eğer istekleri gerçekleşmezse büyük bir orduyla harekete geçecekti. Sıltan Alpaslan anadolu dan uzaklaşarak hamle üstünlüğünü düşmanına kaptırmış gibi görünüyordu, diyojen onu köşeye sıkıştırdığını ve kesin bir zafer kazanacağından emindi.
Alpaslan için risk göründüğünden çok daha büyüktü. Romen diyojen sadece anadolu’da hakimiyet kurmak istemiyordu. Onun asıl hedefi başkente girip büyük selçuklu devletini tarih sahnesinden tamamiyle silmekti.
Alpaslanın içi içini yiyordu. Yanlış bir karar verirse islam birliğini sağlama hayalleri ömrü boyunca asla unutamayacağı bir pişmanlık olarak peşini bırakmaya bilirdi. Alparslan müthiş bir ikilemin içine düşmüştü.
Barış şartlarını Bildiren romen diyojen alparslan’ın vereceği cevapla ilgilenmiyordu. Anadolu’daki selçuklu varlığına mutlak bir şekilde son vermeyi kafasına koyan bizans imparatoru ayağına gelen fırsatı kaçıramazdı.
Istanbul’dan harekete geçecek olan romen diyojen’in ordusu yaklaşık 200000 kişiydi. Ancak hiçbir savaş sadece sayılarla kazanılmamıştı ve tecrübeli komutanlığı bunu çok iyi biliyordu.
Ordu birçok milletten oluşsa da askerlerin hemen hemen hepsi hıristiyandı. diyojen de bunu avantaja çevirecek kadar zeki bir komutandı. Imparator seferden hemen önce ayasofya kilisesi’nde bir ayin düzenledi. Ayinde dua eden diyojen müslümanları yenemezlerse hıristiyan dünyasının büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalacağını, askerlerini zihnine kazımalıydı.
Romen diyojenin çözmesi gereken bir sorunu daha vardı. Tahta çıkmasını istemeyen komutalar. Diyojen aynı anda hem ordu içindeki rakipleriyle hem de alparslan ile uğraşamazdı. Bu yüzden güvenmediği komutanları orduya dahil etmeyerek gücünü kanıtladı ve ihanete uğrama riskini azaltmış oldu.
Diyojen artık sultan alparslan la karşılaşacağı gün için hazırdı ve dev ordusuyla birlikte selçuklu topraklarına doğru ilerlemeye başladı. Diyojen’in erzurum’a ilerlediğini haber alan sultan alparslan karar vermeliydi. Ya mısır dan vazgeçecekti ya da anadolu’dan. Savaşın seyrini istediği gibi belirleyen taraf artık diyojendi.
Büyük komutanlar hamle üstünlüğünü her zaman ellerinde tutmak isterler. Alparslan da bu üstünlüğü diyojene kaptırmaya asla izin veremezsiniz. Çünkü bu kesin bir mağlubiyet anlamına gelirdi.
Alparslan oldukça riskli bir planı devreye soktu. Sultan ordusunun bir kısmını mısır’ın fethine gönderdi. Kendisi ise yalnızca 4000 askeri ile birlikte bizans ordusuna doğru hızla yola çıktı.
Tabi ki kafasında 4000 kişi ile koca bizans ordusunun karşısına çıkmak gibi bir plan yoktur. Anadolu’daki akıncı beylere haber gönderip düzene karşı vereceği savaşta yanında yer almalarını istedi.
Yine de bu çok riskli bir plandı. Eğer kurmayları alparslan’ı tanımıyor olsalar delirdiğini bile düşünebilirlerdi. Ancak büyük zaferle böyle kazanılır. Maalesef büyük yenilgiler de böyle alınır.
Alparslan’ın az bir kuvvetle yola çıktığını öğrenen diyojen, biraz daha rahatlamıştı. Ordusu’nda hala güvenmediği ama mecburen yanında götürdüğü komutanlar vardı ve artık onlardan da kurtulabilirdi.
Imparator, bu komutanları seferde yorulmuş oldukları gerekçesiyle orduları ile birlikte hemen terhis etti.
Buna rağmen diyojen’in ordusuna yer alan piyadelerin sayısı neredeyse yüzbindi sultan alparslan’ın ise bu kalabalıkta bir ordu toplama ihtimali yoktu.
Diyojen ordusunun kontrolü artık tamamen eline geçirmişti ve doğuya doğru ilerlemeyi sürdürüyordu. Selçuklu akıncıları ise fazla direnç gösteremeden topraklarını terk ediyorlardı. Diyojen attığı her adımda alparslan’a çok net bir mesaj veriyordu. Bu savaşın sonunda anadolu da selçuklular namına hiçbir şey bırakmayacaktı. Diyojen in önünden kaçan halk sultanın huzuruna çıkarak ondan yardım istedi. Sultan alparslan halkının yardımına yetişememişti, ancak yetişse bile diyojenin karşısına çıkaracak ordusu yoktu.
İşler alparslan için kötü gitmeye devam ediyordu diyor. Diyojen Malazgirt üzerine yürüyerek şehri ele geçirdi. Kaledeki selçuklu kıtalarından bir kısmı kaçmayı başarırken bir kısmı da esir edildi.
Sultanın bu toprak kayıpları ile uğraşacak vakti hiç yoktu. Eğer diyojen’in mağlup edebilirse kayıpları hızlıca telafi edebileceğini farkındaydı. Bu yüzden acilen diyojen üzerine yürüyebileceği bir ordu toparlamak telaşındaydı.
Alparslan’ın anadolu’da bulunan akıncı beylerine gönderdiği habercilerden sonunda iyi haberler gelmeye başlamıştı. Akıncılar sultanlarının yanında savaşacaktı. Alparslan’ın ordusu bu katılımlarla 50 bine ulaştı. Selçuklu ordusu için artık malazgirt’te doğru hareket etme zamanı gelmişti.
Bizans ordusu selçuklu ordusuna göre hala çok kalabalıktı. Alparslan’ın bu savaşı kazanabilmek için diyojen’in asla tahmin edemeyeceği bir plan yapması gerekiyordu.
Alparslan malazgirtteki diyojen’in kuvvetlerine iyice yaklaşmıştı. Sultan, büyük hesaplaşmadan önce bizans ordusunun gücünü kırmalıydı ve bunu da nasıl yapacağını iyi biliyordu.
Türklerin savaşlarında yıldırma ve yıpratma taktiği çok önemli yer tutar. Sürpriz hücumlar, baskınlar, kuşatma ve imha. Selçuklu ordusunun hızına yetişebilmek ve planlı bir karşılık vermek neredeyse imkansızdı.
Alparslan’ın akıncıları malazgirt çevresindeki bizans öncü birliklerini püskürtme görevini başarıyla yerine getiriyorlar. Hafif giysileri sayesinde oldukça hareketli olan Türk askerleri bizans ordusunu şaşkına çevirmişti.
Öncü birliklerden gelen bozgun haberleri ile selçuklu kuvvetlerinin yakınlarda olduğunu öğrenen romen diyojen, daha fazla bilgi toplamak için üst üste birlikler göndermeye devam etti. Ancak gönderdiği askerlerden yenilgi haberleri dışında işine yarayacak bir bilgi almayı başaramadı. Alparslan diyojen’in etrafında adeta bir gölge gibi hareket ediyordu.
Aslında bunlar diyojen için çok büyük kayıplar değildi ama her taraftan hayalet gibi ortaya çıkan Türk askerleri ve üst üste kaybedilen çarpışmalar bizans ordusunda tedirginliğe sebep oldu.
Romen diyojen askerleri arasında hızla yayılan tedirginliği gidermek ve Türk tarafına korku salmak için elindeki bütün esirlerin öldürülmesini emretti.
Diyojenin cevabı gecikmemişti. Zaman herksin aleyhine işliyordu. İki komutanın da bir an önce kozlarını paylaşmaktan başka şansı kalmamıştı. Selçuklu sultanı Malazgirt ovasında karargahını kurdurdu. Bu alpaslanla diyojenin ilk ve son kez yüz yüze karşılacakları savaşın gelip çattığı anlamına geliyordu.
Bütün olasılıkların artık önemini kaybedeceği gün gelmişti. Bizans kuvvetleri 25 ağustos günü sabahı ordugahı terketerek alpaslanın karşısına çıkmıştı. Bizans ordusunun bütün heybeti le karşısında olmasına rağmen alpaslanın sessiz bekleyişi sürüyordu. Diyojende Selçuklu sultanı alpaslanın bir hamle yapmadığını gördü ve posizyonu koruma kararı verdi.
Zaman ilerliyordu ve hava kararmak üzereydi. Diyojen Alpaslanın savaşmaktan korktuğunu düşünerek geri çekilme emri verdi. Ancak imparator yanılmıştı. Alpaslan geri çekilen Bizans ordusunu görünce hemen hücuma geçti. Türk süvarileri her taraftan Bizans ordusuna hücum ederek onları ok yağmuruna tuttu. Selçuklular bütün bir gece saldırıp geri çekilerek Bizans ordusunun dinlenmesine fırsat vermiyordu. Diyojen daha fazla kayıp vermeden ordusunun kontrolünü sağlamaya çalışıyordu. Sultan Alpaslan ise akınlarına devam ediyor ve Bizans ordusunu git gide yıpratıyordu.
Hırpalanmış da olsalar sonunda diyojenin öncerliğinde Türk akınlarını önlemeyi başardılar.
Saldırıların diğer bir amacı ise Bizans ordusu içerisinde bulunan uzlar ve peçenek türkleri ile temas kurmaktı. Karanlıkla yapılan bu akınlar ile Bizans ordusunun içerisinde bulunan Türk boyları ile temas kurulmuştu.
Diyojen emrindeki Müslüman olmayan Türk boylarının Selçuklu ordusu tarafına geçtiğini öğrenince öfkesinden deliye dönmüştü. Selçuklu sultanı siyasi başarısı ile moral üstünlüğünü eline almıştı.
Diyojen papazları yanına çağırdı ve onlara askerlere telkinlerde bulunmalarını söyledi. Ordusuna tüm hıristiyan alemi için savaştıkları tekrar hatırlarıldı. İnandıkları din için gözlerini kırpmadan can verebilecek iki komutanın mücadelesini bütün cihan izliyordu.
Alpaslan Diyojenin ordusuna karşı saldırı emrini 26 Ağustosta vermek istiyordu. Yani Müslümanlar için önemli olan Cuma günüydü. Bu ayrıntı ordunun motivasyonunu artırmıştı.
Alpaslan 26 Ağustos günü savaşa hazır olan ordusunun karşısına zırhından sıyrılmış halde beyaz giysilerle çıkmıştı. Kefeni andıran kıyafeti ile 50 binlik ordusuna Cuma namazını kıldırdı. Namaz bittiğinde ordusuna belki de son kez seslenecekti.
Sultanın artık kendi hazırlığını yapma zamanıydı. İlk olarak atının kuyruğunu bağlayarak önemli bir tük savaş geleneğini yerine getirdi. Türk savaş geleneğinde atın kuyruğunun bağlanması birebir muhaberebeye girilecek olmanın ve göğüs göğüse çarpışıp gerekirse ölünecek olmanın anlamına geliyordu.
Alparslan son olarak eline topuzunu alıp atına bindi. Alparslanın en çok sevdiği silah ok ve yaydı. Ancak o tercih ettiği silahlarla askerlerine “sizinle birlikte en ön safta savaşacağım” mesajını veriyordu.
Savaş alanına girdiğinizde korkaklık ve tereddüt ynilgi ve yok oluştan başka bir şey getirmez. Cesaret ve kararlılık ise zafere taşır. Anadolunun kapısını Türklere açmak isteyen sultan ise işte bu kararlılıkla düşmanını bekliyordu.
Diyojenin çabası işe yaramış ve Bizans askerlerinin motivasyonu tekrar sağlanmıştı. Imparatorun ordusu yeniden Alparslanın karşısındaydı.
Savaş boruları çalmaya başladı. Diyojenin önderliğindeki merkez kuvvetleri Selçuklu ordusuna doğru ilerlemeye başladı. Alparslan da süvarileri ile birlikte karşı atağa geçti. Ancak Alparslan bir anda ordusuna geri çekilme emri verdi. Selçukluların geri çekildiğini gören diyojen alparslanın kaybettiğini ve kaçtığını düşündü. Bizans ordusu Alparslanın kaçan birliklerini 4 km boyunca kovaladı. Ancak 4km’nin sonunda romen diyojen hiç beklemediği bir süprizle karşılaştı. Alparslanın hucümu tamamen düzmeceydi ve düşman karşı saldırıya geçtiğinde taksiksel olarak geri dönmüştü. Diyojen yemi yutmuştu ve Bizans ordusu Alparslanın daha önce belirlediği hattı geçer geçmez pusuda bekleyen Selçuklu süvarileri iki koldan saldırdı. Sultanın idaresindeki merkez hattı da kaçmayı durdurarak geri döndü ve karşı saldırıya geçti.
Bu Türklerin yüzyıllardır kullandığı hilal taktiğinin ta kendisiydi. Sultan atalarından öğrendiği bu taktiği müthiş bir şekilde uygulamış ve Bizans ordusunu 3 koldan çevrelemişlerdi. Bizans ordusunun kalabalık olması artık hiçbir şey ifade etmiyordu. Romen diyojen tam anlamı ile köşeye sıkışmıştı ve her zaman korktuğu şek yine başına gelmişti. Ordusunda kalan son türk birliğinin alparslanın tarafına geçmesi ile ordusunun birliği tamamen dağılmıştı. Diyojenin kaybetmesi an meselesi idi.
Ancak diyojen yaşanabilecek kırılmalarla mücadele edebilecek kadar tecrübeli bir komutandı. İmparator bizzat göğüs göğüse mücadele ederken bir yandan da ordusunu tekrar toparlamaya çalışıyordu.
Malazgirtte savaş tüm şiddeti ile sürerken hava koşulları da savaşın kaderini etkiliyordu. Sıcaklık oldukça yükselmiş ve askerleri zorluyordu. Ayrıca muhabere sırasında oluşan toz bulutu ve şiddetle esen rüzgar ise muhabere alanının tamamen toz bulutu ile kaplanmasına neden olmuştu.
Diyojen rüzgarın yardımı ile kaostan tamamen kurtulmayı başardı. İmparator için artık karşılık verme zamanıydı. Bizans kuvvetleri toparlanıp tekrar saldırıya geçti. Savaşın kaderi değişmek üzereydi. Ancak bir süre sonra rüzgarın yönü bu sefer ters tarafa döndü ve Bizanslıları zorlamaya başladı. İki ordu da uzun süre birbirinin üzerinde baskı kuramamış, iki tarafta üstünlük sağlayamamıştı.
İmparator netice alamayınca ordunun dinlenmesi için geri çekilme emri verdi. Savaş ertesi günü tekrar devam edecektir. Diyojenin emri yanlış anlaşıldı ve yorgun orduda kaçma havası estirdi. Bir arada tutmak için çabaladığı ordusu bir anda dağılmaya başladı.
İmparatorun kaybetmesini fırsat kollayan bazı komutanlar ise onun öldüğü haberini yayarak ordunun iyice dağılmasına neden oldu.
Düşmanının dağılmasını fırsat bilen Alparslan hücum ederek onları daha da geri püskürtmeye başladı. Ancak savaş meydanında bizasn adına bütün gücü ile savaşan imparator ve varek muhafızları mücadeleye devam ediyordu.
Varek muhafızlarının işi sadece imparatoru korumak ve vikinklerden oluşması onlarına adeta yenilmez kılıyordu. Ancak gün boyu çarpışan imparator elinde yaralandı. Ordusu da gözünün önünde eriyordu. İmparator yolun sonuna geldiği anlamıştı. Havanın kararmasını fırsat bilerek kaçarak kurtulabileceğini sanıyordu. Ancak başarılı olamadı.
Diyojen alparslanın huzuruna getildiğinde tarih ilk defa biz Bizans imparatorunun esir alınışına şahit olmuştu. Romen diyojen savaşı kaybetmiş olsa da büyük bir komutandı ve Alparslanın saygısını kazanmıştı. Hatta savaş sonunda imparator azad edilmiş ve serbest bırakılmıştı.
26 Ağustos 1071 yılında alınan bu zafer ile Anadolu’nun kapıları Türklere tamamen açılmış ve Türkler Ata yurttan Ana Yurda akın etmeye başlamıştı.